Fransa`ya ekonomik ambargo mu uygulasak, urun boykotu mu yapsak, ne yapsak? Tepkimizi nasil dile getirsek?
Dogal olarak her kesim verilecek tepki konusunda fikir yurutuyor. Ulkede Ermenistan`a iade etmek uzere kacak Ermeni avina cikmak isteyenden Fransiz mallarini boykot etmege varan yelpazede herkes kendince bir tepki oneriyor.
Bence yapilabilecek en iyi sey, bu eylemlerin arkasinda yatan niyeti bildigimizi, anladigimizi gostermek olacak. Sozle degil tabii. Uluslararasi arenada, arena derken her iki anlamini da kastediyorum, sozlerden cok tavirlar etkili oluyor. Sozunuzu destekleyecek tavri ortaya koyamiyorsaniz, kelimeleriniz gazete arsivlerinde tozlanmaktan oteye gidemiyor. Kuba`daki 1962 fuze krizinde (1) Sovyetlerin fuzelerini sokup geri cekilmelerine J.F.Kennedy`nin Khrushchev’e “Fuzelerinizi kaldirin yoksa Kuba`yi isgal ederiz“ demesi yetmemis, adayi ablukaya alip yaklasacak Sovyet gemilerine ates acmaya hazirlanmasi gerekmistir. Bugun o zaman soylenenleri hatirlamiyoruz bile. Lozan antlasmasi da arkasinda kararli ve hakkini elde edene kadar mucadeleye azimli bir guc olmadan yalnizca masa basindaki diplomatik girisimlerle yapilabilir miydi dersiniz? Bu ornekler askeri referanslar tasimakta. Fransa ve yandaslari ise bizim dusmanimiz degil, savasta da degiliz cok sukur. Ama ne yaptigini bilen, gucunun farkinda olan kararli ve uzun da surecek olsa mucadeleye hazir bir yonetim gerkiyor.
Mucadele olacaktir, cunku karsimiza aldigimiz rakiplerden istediklerimiz, onlarin bize vermek istedikleri degil. Biz onlarla esit bir ortaklik istiyoruz. Su anda aslan payini aldiklari fonlarda hak iddia ediyoruz. Avrupa Parlamentosunda nufusumuzla orantili oy hakkimizi istiyoruz (2). Yetmis milyon vatandasimiza Avrupa kapilarini acmak istiyoruz. Bunlari bize altin tepsi icinde sunmalarini bekleyemeyiz. Bu mucadele uzun surecektir, cunku bu surec dinamik bir surec. Ekonomik sartlar degisiyor, durgunluklar, krizler yasaniyor, sosyal ve siyasal dengeler degisiyor. Birkac yil once Avrupa ulkelerinin buyuk bolumu sol egilimli hukumetler tarafindan yonetilirken bugun ibre saga kaymis durumda. Dogal olarak bu gelisme toplumsal olaylardan ve ekonomiden bagimsiz gerceklesmiyor. Turkiye`nin uzun vadeli stratejilerini belirlerken olasi ic ve dis inis cikislari da dusunmek, satranc oynar gibi, hesapli ve planli hareket etmek gerekiyor. Ama gozden kacirilmamasi gereken cok onemli bir unsur daha var; ulasilmak istenen amaci bilmek ve bu amaca inanmak. Amacimiz ne? Avrupa Birligine uye olmak nihai amac midir? Uye olunca ne yapacagiz? Olamazsak ne olacak? Bu sorulara cevaplarimizin olmasi lazim.
Ulkemizin dunya uzerinde ulasmayi hedefledigi yer konusunda somut bir nokta gostermenin bu kadar dinamik bir yapida mantiksiz olacagi acik. Cunku o zaman da, “Ulastik, simdi ne olacak?” sorusu gelecek. Ulasildiginda tabii. Ama uzun soluklu dusunmek gerektigini biliyoruz. O zaman hedef ne? Bu sorunun cevabi icin, her ne kadar siyaset bilimi bize cesitli siyasal sistemlerin devletin varlik amaci ile ilgili tezlerini degerlendirip modeller uzerinde calisma yaparak sonuca ulasmamizi oneriyor olsa da, kestirme bir yol izlemek sizleri cok daha uzun bir yazi okumanin yukunden kurtaracaktir. Amac baktigimiz yere gore degismekle birlikte toplum ve devlet olarak ekonomik ve sosyal alanda refaha ulasmak, kulturel olarak da ilerlemek olmali dersek karsi cikacak fazla muhalifimiz olmaz saniyorum. Yeterince kazanan, yani kazandigi para refahiyla dogru orantili olarak artan sosyal ve kulturel ihtiyaclarini karsilayan bir toplumun bireylerinin birbirlerine daha bagli, daha hosgorulu ve yardimsever olmasini beklemek asiri iyimserlik olmasa gerek. Devlet olarak da uluslararasi platformda guclu ve saygin olmanin anahtarini, saglam bir mali yapi ve guclu savunma sisteminin yani sira temsil ettigi toplumun sayginliginda bulabiliriz.
Toplumlari motive eden, harekete geciren, onlerine koyduklari hedeflerdir. Hedefler kisa orta ve uzun vadeli olarak ayri kategorilerde dusunulebilir. Bu bicimde olmasi aslinda bir olcude zorunluluktur. Cunku uzun vadeli hedefler daha soyuttur. Nokta hedeflerle degil kavramlarla ifade edilirler. Orta ve kisa vadeli hedefler ise daha somuttur. Ancak bu somut hedeflerden soyuta nasil ulasilacagi bilinmelidir. Yani yalniz nereye ulasacagini bilmek yetmiyor. Uzun vadeli hedefe ilerleyen yoldaki ara hedefler de ulasilabilir, ulasildigi algilanabilir olmali. Turkiye`nin onunde uzun vadeli hedefi var. Cagdas uygarlik duzeyine cikmak.
Cagdas uygarlik duzeyi soyut bir kavram. Ama neyi ifade ettigi cok acik. Turk halkini hakettigi yasam standardina kavusturmak icin dunyadaki en ileri ulkeler neredeyse, bizim de orada olmamiz demek bu. Uygarlik, onu olusturan birimler tatafindan belirlenir. Bu konuma geldiginizde siz de belirleyici olursunuz. Sizin normlariniz da uygar olma sartlari arasina girer.
Cagdas uygarligi dogu ya da bati uygarligi bicimine indirgemek dogru olmayacaktir. Avrupa orta cagi yasarken uygarligin doguda oldugunu unutmamak gerekir. Sozunu bu yazida bir cok kez duydugumuz dinamik yapida uygarligin yerini haritada bir noktaya adreslememeliyiz.
Konunun cevresinde donup duruyoruz, cunku kavramlari acikliga kavusturmadan konustugumuz zaman herkes konuyu farkli bicimde algilayabiliyor.
Ne yapmali sorusunu aslinda gecen yil sormaya baslamaliydik. Aslinda sormaya baslamistik, ama gecen yil bu yilkinin aksine Fransiz hukumeti yasanin gorusulmesini engelledi. Yasayi parlamentonun tatile girecegi dakikalarda gundeme aldi ve oylama yasama yilinin bitmesi nedeniyle yapilamadi (3). Onerge sahiplerinin cabalari sonuc vermeyince yasanin gundemden dusmesi uzerine ulusca ve daha keder verici bir ihtimalle hukumetce de olay unutuldu. Hukumetin, “Elimizde oynanacak kozlarimiz var.” soylemini duyduk ve gelismeleri hep beraber izliyoruz. Somut bir eylem planlari oldugunu umuyorum. Adana`ya Cezayir soykirimi heykeli dikmek disinda bir sey simdilik duyamadik. Bu tur kararlari tarihcilere birakmanin ulusal politikamiz oldugunu unutmayiz umarim. Ama Fransa`da yasa aleyhine herhangi bir kulis faaliyeti yapildigini duyan, goren varsa bile kamuoyu ile bu tecrubesini paylasmadi.
Fransa`ya verilebilecek tepkinin, kurmak istedikleri tuzaga dusmeden verilmesi gerekecek. Turkiye`nin Avrupa Birligi uyeligine verdigi degerin de bir sinamasi olacak bu bir anlamda. Uyelik hedefine bir ulkenin ic ve bolgesel politikalari ugruna takindigi tavir nedeniyle feda edilmeyecek kadar deger veriliyor mu, bunu gosterecegiz. Ve eger feda etmeme karari verirsek, bunu alternatifsizlikten degil, ozgur irademizle, verdigimiz sozlerin arkasinda durma sorumlulugumuzla yaptigimizi vurgulamaliyiz. Ayni sorumlulugun, verilen sozlerin arkasinda durma sorumlulugunun, ahde vefanin Avrupa Birligine uye ulkeleri de baglamasi gerktiginin, bunun bir onur ve guvenilirlik sorunu oldugunun, dillerden dusmeyen bati medeniyetinin bu tur davranislarla sorgulanir hale geldiginin de altini cizerek hem de.
Daha once uzerinde durdugum sozleri eylemlerle destekleme konusunda gereken adimlari atmaya baslamanin da zamanidir artik. Ancak isin bu kismini tum dunyaya ilan ederek yapmamaliyiz bence. Alacagimiz tavri dostlarimiz ve rakiplerimiz, hareketlerimizi takip ederek kendileri anlamaya calismalilar. Taahhutlerimize ve onumuze koydugumuz hedeflerimize bagliligimizi kendimiz icin devam ettirmeliyiz. Sonucta bu gune kadar yapilan reformlardan hic bir Turk halkinin zararina sonuc vermedi. Bu reformlari tehdit ve santajla degil, benimsedigimiz icin yaptigimizin da bir gostergesi olacak reformlara devam etmemiz.
Alternatif yaratma konusunda onceligin, kendi ayaklari uzerinde duran, cevresinde, yorungesinde olunmasindan diger ulkelerin fayda saglayacagi bir ulke haline gelmek oldugunu dusunuyorum. Doguya donmek, Iran`la ya da Rusya ile yakinlasmak nihai tavir olmamali. Elbette bu ulkelerle iliskilerimizi gelistirmeliyiz. Onlarla ve diger komsularimizla. Bizim Fransa ile sinirimiz yok. Ayni akarsulari paylasmiyoruz. Turkiye`nin amaci, bir birlik icinde olmasi arzulanan, uyeligi, varligi aranan ve istenen ulke olmak olmali.
Bu konuda daha fazla yazarak kimseyi mesgul etmek istemiyorum. Gelismeleri ve sonuclarini hep birlikte izleyecegiz. Umarim olaylarin varacagi nokta Turkiye`nin yararina olur.
Saglikli ve guzel gunler diliyorum,
Dipnotlar:
(1) ABD’de seçim mücadelesinin hızlandığı bir dönemde 16 Ekim 1962 günü dönemin ABD Savunma Bakanı Robert McNamara Küba’da füze üslerini belirleyen hava fotoğraflarını Başkan Kennedy’e gösterdi. Fotoğraflardan edinilen bilgiye göre, Sovyet füzeleri yerleştirilmeye başlanmıştı ama ateşlemeye hazır hale gelmeleri için bazı parçaların Küba’ya gelmesi gerekiyordu.
Kennedy teknik danışmanlarıyla uzun süren toplantılar yaptıktan sonra Küba’nın denizden abluka altına alınmasına karar verdi. ABD, abluka kararı konusunda Birleşmiş Milletler’e, OAS’a ve NATO’ya danışmadı ve sadece bu örgütleri kararından haberdar etmekle yetindi.
22 Ekim 1962 tarihinde abluka uygulanmaya başladı. Bu sırada, Atlantik Okyanusu’nda seyreden Sovyet gemileri Küba’ya yaklaşmaktaydı. Bu gemiler ablukaya uymadıkları takdirde batırılacaklardı. Khrushchev ilk tepki olarak saldırı değil savunma silahı taşıdığını söylediği gemilerin durması için emir vermeyeceğini açıkladı. Bu durum gerilimi daha da tırmandırdı.
Khrushchev, 27 Ekim 1962’de Kennedy’e gönderdiği mektupta, ABD’nin Türkiye’deki benzer füzeleri sökmesi halinde (ABD 1960 yılında Türkiye’ye Jüpiter füzeleri yerleştirmişti) SSCB’nin de Küba’dakileri sökeceğini, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına saygı göstereceğini, içişlerine karışmayacağını ve işgal etmeyeceğini belirtmiş ve Küba’daki füzelerin sökülmesinin karşılığı olarak ABD’nin de aynı güvenceleri Küba açısından vermesi gerektiğini eklemiştir.
Başkan Kenedy ise aynı tarihli cevabi mektubunda, Kübadaki füzeler söküldüğü taktirde Küba’ya karşı uygulanan ablukaya son verileceğini ve Küba’yı işgal etmeyeceği güvencesini verebileceğini kaydetmiş ancak Türkiye’deki füzelerin sökülmesi konusunda kesin bir güvence vermekten kaçınarak “Dünyadaki gerginliklerin yumuşaması, mektubunuzda belirttiğiniz öteki silahlarla ilgili olarak daha geniş bir düzenlemeye gidebilmemize olanak sağlayabilir” demiştir.
ABD Başkanı Kennedy kısa vadeli tedbirlerle uzun süreli tedbirleri birbirinden ayırmaktaydı. Kennedy için önemli olan ABD’ye yönelik tehditin ortadan kaldırılmasıydı. Jüpiterler ise daha sonra ele alınacak bir düzenleme içinde düşünülebilirdi.
ABD’ye göre pazarlık unsurları da birbirine uymamaktaydı. Bir yanda birdenbire Küba’ya yerleştirilen füzeler öte yanda çok önce yerleştirilmiş bulunan ve yerleştirildikleri anda SSCB’nin tepkisiyle karşılaşmadığı için üstü kapalı olarak kabul edilmiş füzeler bulunuyordu.
Khrushchev 28 Ekim 1962’da Kennedy’e ikinci bir mektup yazmıştır. Bu mektupta Türkiye’deki Jüpiter füzelerinden hiç bahsedilmemiş ve Kennedy’nin önerilerine sıcak bakıldığı vurgulanmıştır. Kennedy, aynı gün Khrushchev’e bir mektup göndermiş ve sağduyulu kararından dolayı kendisini tebrik etmiştir.
28 Ekim 1962 tarihli mektuplar ve ABD’nin Küba’ya uygulanan ablukayı kaldırmasıyla bunalım atlatılmış oldu.
Khrushchev’in füzeleri sökme kararı NATO’da da rahatlama yaşanmasına neden oldu. Çünkü, 28 Ekim 1962 tarihli NATO Konseyi toplantısında ABD Küba’yı işgal hareketine girişirse Türkiye’nin Sovyet işgaline uğrayabileceği ve NATO’nun savaşa sürüklenebileceğine değinilmişti. NATO Konseyi’ndeki bazı delegeler ABD’den Küba’yı işgal etmeme garantisi istemiş, ABD delegesi ise bu güvenceyi vermekten kaçınmıştı. (Vikipedia)
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ekim_F%C3%BCzeleri_Bunal%C4%B1m%C4%B1
****************************************************
(2) Avrupa Parlamentosu
Avrupa Parlamentosu üyeleri 1979 yılından beri beş yılda bir yapılan seçimlerle üye ülke vatandaşları tarafından doğrudan seçilen bir parlamentodur ve üye ülke parlamentolarından ayrıdır. Üye ülke parlamenterleri aynı zamanda Avrupa Parlamentosu üyesi değildirler.
Avrupa Parlamentosu Komisyon tarafından yapılan mevzuat önerilerini işgücünün serbest dolaşımı, iç pazar yaratılması, araştırma ve teknolojik geliştirme çalışmaları, çevre, tüketicinin korunması, eğitim, kültür ve sağlık gibi alanlarda Konsey'e de danışarak yasalaştırır. Avrupa Parlamentosu her yıl Aralık ayında Avrupa Birliğinin gelecek yıla ait bütçesini onaylar.
25 üye ülke vatandaşları tarafından Haziran 2004'te seçilen Avrupa Parlamentosu 732 üyeden oluşmaktadır ve bunların üçte biri kadın (222) vekillerden oluşur. Parlamento'da ülke bazında sandalye sayıları
• Almanya 99,
• Fransa 88,
• İtalya 78,
• İngiltere 78,
• İspanya 54,
• Polonya 54
• Hollanda 27,
• Belçika 24,
• Çek Cum. 24,
• Yunanistan 24,
• Macaristan 24
• Portekiz 24,
• İsveç 19,
• Avusturya 18,
• Danimarka 14,
• Slovakya 14,
• Finlandiya 14,
• İrlanda 13,
• Letonya 13,
• Litvanya 9,
• Slovenya 7,
• Estonya 6
• Kıbrıs 6,
• Lüksemburg 6,
• Malta 5
olarak dağılmaktadır.
AB Bakanlar Konseyi
AB Bakanlar Konseyi Avrupa Birliği'nin asıl karar alıcı kurumudur ve AB ülkelerini temsilen katılan Bakanlar tarafından oluşur. Hangi Bakanın toplantıya katılacağına ise toplantı gündemine göre karar verilir. Örneğin çevre ile ilgili konuların tartışılacağı Bakanlar Konseyi'ne üye ülkelerin Çevre Bakanları katılır ve buna Çevre Konseyi denir.
Avrupa Birliği'nin diğer ülkelerle ilişkileri "Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi" tarafından yürütülür. Ancak bu Konsey çok daha geniş alandaki konuları görüştü için her bir hükümetin seçtiği bakan katılır.
Toplam olarak 9 farklı Konsey yapılanması vardır:
Genel İşler ve Dış İlişkiler,
Ekonomik ve Mali İşler (Ecofin),
Adalet ve İçişleri,
İstihdam, Sosyal Politika, Sağlık ve Tüketici Hakları,
• Rekabetlilik (İç Pazar, Sanayi ve Araştırma),
• Ulaştırma, Telekomünikasyon ve Enerji,
• Tarım ve Balıkçılık,
• Eğitim, Gençlik ve Kültür.
Konsey toplantılarına katılan bakanlar ülkelerini tam yetki ile temsil ederler. Yılda en fazla dört kez Avrupa Komisyonu Başkanı ile üye devlet başkan veya başbakanları ile bir araya gelerek "Avrupa Konseyi"ni oluşturur. Bu durumda Konsey'de toplanan üye devlet temsilcileri Konsey üyesi olarak değil kendi hükümetinin delegesi olarak değerlendirilir. Zirve olarak adlandırılan bu toplantılarda AB politikaları oluşturulur ve bakanlar seviyesinde çözülemeyen konulara çözüm bulur.
Konsey Başkanlığı altı aylık dönemler halinde sırayla üye ülkelerce yürütülür. Altı aylık süre boyunca bir üye ülke Konsey Başkanlığı yapar ve Konsey gündemini belirler, siyasi kararlar ve mevzuat uygulamalarına öncülük yapar ve üye devletler arasında uzlaşmayı sağlar. Örneğin, 2006 yılının ikinci altı ayında Çevre Konseyi toplanması kararlaştırılırsa, bu Konsey'e dönem Başkanı Finlandiya'nın Çevre Bakanı Başkanlık yapar.
Konsey'de kararlar oylama yoluyla alınır. Ülke nüfusu ne kadar çok ise o kadar oy kullanma hakkına sahiptir ancak oy ağırlıkları daha az nüfuslu ülkeler lehine belli bir ağırlıkla hesaplanır. Ülkelere göre oylar şu şekilde dağılır:
Ülke
Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere 29
İspanya ve Polonya 27
Hollanda 13
Belçika, Yunanistan, Portekiz,Macaristan, Çek Cum. 12
Avusturya, İsveç 10
Danimarka, İrlanda, Finlandiya,Slovakya, Litvanya 7
Lüksemburg,Letonya, Slovenya,Estonya, Kıbrıs 4
Malta 3
TOPLAM 321
Ortak Dış Politika ve Güvenlik, vergilendirme, göçmenlik gibi önemli konularda Konsey kararları oybirliği ile alınır. Yani bir anlamda, üye ülkelerin bu konularda kararları veto hakkı vardır. Ancak çoğu konuda Konsey nitelikli çoğunluk oyuyla karar alır. Nitelikli çoğunlu şu şekilde hesaplanır:
• Eğer üye ülkelerin çoğunluğu kabul ederse (bazı durumlarda 2/3 çoğunluk) VE
• Eğer minimum 232 oy karar lehine ise.
Ayrıca bir üye ülke lehteki oyların Birliğe üye ülkelerin nüfusunun %62'sini temsil ettiğinin tespitini isteyebilir. Aksi takdirde alınan karar uygulanmayabilir.
(ISO AB ve Dis Ekonomik Iliskiler Subesi)
************************************************************
(3) Şimdilik sağduyu galip
19-05-2006
vatanim.com.tr - Arzu MORİN
Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkileri kopma noktasına getiren Ermeni yasa tasarısı dün Fransız Meclisi'nde sert tartışmalara yol açtı. Hükümet tasarının oylanmaması için elinden geleni yaptı. Vekilleri "konu hassas" diye uyaran Cumhurbaşkanı Chirac, tartışmaya sağ kolu olan Meclis Başkanı Debre'yi gönderdi. Sağduyulu tavır takınan Debre, "vakit kalmadığı" gerekçesiyle yasa teklifini oylatmadı
Fransa Parlamentosu 2001 yılında "Ermeni soykırımı iddialarını" kabul ettiğinde Fransa ile Türkiye arasındaki ilişkiler büyük darbe almıştı. İki ülke arasındaki ilişkileri yeniden germek isteyen çevreler bu kez de soykırım iddialarını inkar edenlere hapis cezası ve 45 bin euro ceza getiren bir başka tasarıyı dün meclise sundu.
Haftalardan beri Türkiye ile Fransız tarihçilerin protesto ettiği tasarı, yoğun tartışmalara neden oldu. Cumhurbaşkanı Jacques Chirac görüşme öncesinde kurmaylarına, "konu hassas, sağduyulu olun" mesajı verdi. Chirac, sağ kolu olan Meclis Başkanı Louis Debre'ye de, "Görüşmeye bizzat başkanlık et" talimatı verdi. Hükümet de yasanın çıkmaması için elinden geleni yaptı.
İktidar Partisi UMP, dünkü oturumunda yeni sunulan başka bir yasa tasarısının görüşmelerini kasten uzatarak soykırım iddialarına çok az vakit kalmasını sağladı. Bunun üzerine teklifi veren Sosyalistler çileden çıktı. Ancak fırsatı kaçırmayan Meclis Başkanı, gerilimin arttığını gerekçe gösterip oturuma sürekli olarak 10-15 dakikalık aralar vererek zamanın daha da azalmasını sağladı.
Saat 13:15 süre doldu!
Tasarının Sosyalist mimarı Christophe Masse "2001'deki zaferi tamamlamamız gerek. Türkler, şehirlerimizde soykırımı protesto gösterisi yapıyor. Bu cezalandırılmalı" dedi. Ardından söz alan Dışişleri Bakanı Philippe Douste Blazy ise ders niteliğindeki konuşmasında "Soykırım iddiaları hortlak gibi karşımıza çıkıyor. Tarih yazmak meclislerin değil tarihçilerin işidir" dedi. Sosyalist Parti Grup Başkanı Jean Marc Ayrault da kendi partisinin verdiği yasaya karşı çıkarak sağduyulu bir tavır takındı. Meclis Başkanı Debre ise sık sık "Ben de karşıyım" mesajı verdi. Teklifin görüşmelerin ardından Debre, "Saat 13.15. Süre doldu, oylama yaptıramam" dedi ve oturumu kapattı. Böylece Ermeni tasarısı şimdilik rafa kalktı.
Galatasaray'daki değerleri hatırlayın!
Fransa Dışişleri Bakanı Philippe Douste Blazy, Sosyalist Partili vekillere hitaben yaptığı sert konuşma ile Fransız hükümetinin Ermeni tasarısına karşı olduğunu gösterdi. Blazy, Fransa ile Türkiye arasındaki eğitim ilişkilerine de dikkat çekerek Fransız vekillere, "Galatasaray Üniversitesi'nde öğretilen değerlere aykırı bir tavır takınmayın" uyarısı yaptı. İşte Bakan'ın sözleri:
Biz Ermenistan'ın dostuyuz ama Türkiye'nin de dostuyuz. Ekonomik, kültürel ve bilimsel alanda güçlü ilişkilerimiz var. Yapmamız gereken Ermenistan ve Türkiye arasında diyalogu geliştirici barış politikası izlemektir. Parlamentolar tarihçilerin işine karışmamalı. Yoksa Türkiye'de milliyetçilik duyguları kabarır. Türkiye'de yaşayan Ermeniler bu hassasiyetlerin çok farkında. Dışarıdan müdahale istemiyorlar. 'Evet' oyu kullanırsanız ciddi politik sonuçları olacak, tüm bölgedeki ilişkilerimize zarar verecek. Birçok Fransız şirketin Türkiye'de yatırımları var. Bunlar da olumsuz etkilenecek. Bu yasayı asla kabul edemeyiz!
"Teklif Kasım'da tekrar gelebilir"
Fransa'da uygulanan Niche parlamento mekanizma sistemine göre, her yasama döneminde muhalefet partilerine, kanun teklifi sunma hakkı tanınıyor. Teklifler için komisyon onayı aranmıyor. Sosyalist Parti'nin sunduğu Ermeni soykırımını inkar yasasına ilişkin teklif dün oylama aşamasına gelemedi. UMP Milletvekili Roland Blump'a göre Sosyalist Parti'nin yeniden bir teklif hazırlayarak sunması gerekiyor. Yasa ancak bir sonraki yasama yılında ele alınabilecek. Bir başka deyişle teklif ancak Kasım'da tekrar gündeme gelebilir. Siyasi gözlemcilere göre Ermeni tasarısının 2007'nin Haziran ayında yapılacak meclis seçimlerinden önce gündeme gelmesi düşük bir ihtimal. Bu durum diğer yandan Ermeni tasarısının Fransız seçimlerinde "malzeme" olacağına işaret ediyor.